2004 yılının son aylarıydı. Türkiye, ATV'nin başlattığı "Akademi Türkiye" adlı yarışmayla çalkalanıyordu. Ülkenin dört bir yanından binbir umutla İstanbul'a gelen gençler, "Türkiye'nin en iyi sesi" ilan edilmek için kan ter içinde kalıyor, hünerlerini sergilemeye çalışıyordu. İçlerinden biri ise daha ilk haftalarda hem kendine hayran kitlesi oluşturmaya başlamış, hem de yarışmanın favorilerinden biri olacağını göstermişti. O isim Barış Akarsu'ydu. Uzun saçları, sürmeli gözleri, mutevazı davranışlarıyla dikkat çeken ve aradan sıyrılan Barış, sonuçlar ilan edildiğinde, yepyeni bir hayata adım attığına inanıyordu. Genç yaşında tanınmak, o'nu hayalinde olan kaset yapmaya bir adım daha yaklaştırıyordu.
Ancak sahnenin önü ile arkası farklıydı. Barış bunu, yarışma bittikten hemen sonra anlamıştı. Çünkü; birinci olmasına rağmen, ATV yöneticileri söz verdikleri kasedi yapmamakta direniyordu. "Altyapımız yetersiz" gerekçesinin arkasına sığınan ATV'ciler, genç bir şarkıcının umutlarıyla rahatça oynayabiliyordu. Barış Akarsu ise, yıllardır beklediği fırsatı yakaladığını biliyordu. "Popüler" olmanın verdiği avantajı kullanmak isteyen Akarsu, sonunda Seyhan Müzik'le anlaşarak ilk kasedini sevenlerine ulaştırıyordu.
Tam o günlerde, biz de ilk kitabımız olan "Hepsi Yaralar Sonuncusu Öldürür"ün okura ulaşmasının sevincini yaşıyorduk. Seyhan Müzik'in sahibi Bülent Seyhan'ın tanıştırdığı Barış Akarsu ile ilk sohbetimiz de bunun üzerine olmuştu: İlk kaset ve ilk kitap...
İlk heyecanı birlikte paylaştığımız Akarsu, samimiyetini ve sevincini, sevgili Lütfü Türkkan'ın katkılarıyla hazırladığımız Pera Palas'taki kitap tanıtımı kokteyline gelerek de gösterdi. Seyhan Müzik Koordinatörü Seyfi Yerlikaya ve sanatçı arkadaşlarıyla kokteyle katılan ve son an'a kadar bizimle kalan Akarsu, kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyen hiç kimseyi kırmadı. Şöhretinin doruğundayken gösterdiği bu alçakgönüllü tavır, aslında yol haritasının nasıl olacağının ipuçlarını da veriyordu.
Akarsu'nun Yeni Melek Gösteri Merkezi'ndeki kaset tanıtımına katıldığımız o gece de tablo değişmemişti. Salonu dolduran binlerce genç, Akarsu'ya sevgi gösterisinde bulunuyordu. Barış Akarsu ise, aynı karşılığı veriyor, kendisini izleyenleri sahneden adeta etki altına alıyordu. O günlerin üzerinden neredeyse üç yıl geçti... Akarsu, yeni yolculuğuna çıkıyor, bir diğer dostumuz olan sevgili Kazım Koyuncu ise hayata veda edeceğini hissediyordu. Akarsu'nun kaset tanıtımından çıktığımız saatlerde karşılaştığımız ve sohbet ettiğimiz Kazım Koyuncu, hastanede yaptırdığı tahlillerde "kanser"e yakalandığını öğreniyordu. Karadeniz'in iki asi gencinin "kader"i ise değişmiyordu: Hayatının baharında veda etmek...
Tüm bunları, dün gece sevgili dostum Bülent Seyhan'la konuşurken yeniden hatırladım. Amasra'daki cenazeden dönen ve hayli yorgun olan Seyhan, Kadıköy'deki mağazanın girişinde asılı bulunan dev Barış Akarsu afişine baktı ve "Bizim evladımız gibiydi. Ofise ne zaman gelse, boynuma sarılırdı" dedi. Akarsu'nun kokteyle geldiği gün üzerine konuştuğumuzda da "Her zaman yanımızdaydı. Dostlarını hiç yalnız bırakmazdı" ifadesini kullandı.
Barış gerçekten de dost canlısıydı. Ne zaman karşılaşsak yüzünde hep bir gülümseme olurdu. İki kasedini çıkardığı Seyhan Müzik çalışanları, bu yüzden Barış'ın ölümünün acısını en çok hissedenler arasında. Çünkü onlar, müzik yaşamı kendi içlerinde başlamış ve yıldızlaşmış bir arkadaşlarını, dostlarını kaybettiler.
Bu acıyı derinden hisseden bir başka grup daha var ki; onlar bugüne kadar Barış'la ilgili henüz hiçbir şey söylemedi. Bu grubun adı, Hapkido Federasyonu... Türkiye'de bir süre önce faaliyete başlayan Hapkido Federasyonu, Seyhan Müzik'in sahiplerinden Levent Seyhan'ın öncülüğünde kuruldu. Levent Seyhan'a bu süreçte yardım edenlerden biri ise, Barış Akarsu'ydu. Kore Savunma Sporu olarak bilinen Hapkido'yu Türkiye'de yaygınlaştırmaya çalışan Levent Seyhan, bu süreçte en büyük desteği, yakın arkadaşı Barış Akarsu'dan aldı.
Barış'ın müziğe başlamadan önce Hapkido'yla "amatör" olarak uğraştığını bilen Levent Seyhan, federasyonun kuruluş günlerinde, genç sanatçıyı da üye yaptı. Barış Akarsu, kuruluşun tamamlanmasından sonra, Hapkido'yla profesyonelce ilgilendi. Hatta; birkaç TV kanalına, Hapkido'yu anlatmak üzere çıktı. Üzerinde Hapkido kıyafetleri bulunan Akarsu, o günlerde, "Bunu döğüşmek için değil, spor için yapıyoruz" diyordu. Hapkido Federasyonu'na elinden gelen tüm desteği veren Akarsu, ölümüyle birlikte, sert görünümlü sporcu arkadaşlarını da derinden yaraladı. Barış'ın ölüm haberi federasyon binasına ulaştığında, neredeyse tüm yöneticiler ağladı.
Ölümün ilk sarsıntısı geçtiğinde ise Barış'ın anısını yaşatmak için birşeyler yapılması kararı alındı. Federasyon yönetimi, ilk iş olarak, resmi sitenin ana sayfasını Barış Akarsu'nun fotoğraflarıyla donattı. Ardından, gazetelere ilan verilmesi kararlaştırıldı. Bir yönetici ise, "Bunları yapalım ama anısını yaşattığımızı daha geniş kesimlere duyuralım" dedi. Ardından da önerisini dile getirdi: "Türkiye'de yapacağımız ilk şampiyonayı, Yönetim Kurulu Üyemiz Barış Akarsu'nun adına düzenleyelim."
Yöneticinin bu önerisi hemen kabul edildi. Karar Kore'deki Dünya Hapkido Federasyonu Genel Başkanı Profesör Don Oh Choi'ye de iletildi. Sıkı bir "Barış Akarsu hayranı" olan Profesör, önerinin hayata geçmesi için ne gerekiyorsa yapacaklarını söyledi. Choi, 25 - 26 Ağustos'taki şampiyonaya katılacağını da belirtti.
Tüm bunlara rağmen, ne Seyhan Müzik ailesinin, ne de Hapkido Federasyonu'nun acısı dinmedi. Levent Seyhan, "Kaza yapmadan üç gün önce kendisini aramıştım. Kore'de bir toplantıya gitmesini isteyecektik. Ancak tüm telefonları kapalıydı. Hatta, özel numarası bile kapalıydı. Daha önce kendisiyle konuşmuştum. Etkinlik olursa ben gidebilirim demişti. Biz de o yüzden Barış'ın gitmesini isteyecektik. Ancak Barış'a ulaşamayınca başka bir arkadaşımıza görev verdik. Kazanın olduğu gün etkinlik de başladı. Eğer Barış'ı bulup Kore'ye gönderebilseydik, belki o kaza da olmayacaktı" diyor.
Ancak ne yazık ki; Levent Seyhan'ın bu temennisi için çok geç... Barış, Bodrum'da kendisi için düzenlenen doğum gününe giderken geçirdiği kaza sonrası iki arkadaşıyla birlikte yaşama veda etti. Arkasında ise iki kaset bıraktı. İkinci kasedinin adı hayli manidardı. Sanki; başına gelecekleri biliyor, kasedin adını da o yüzden seçiyordu: "Düşmeden bulutlarda yürümem gerek."
Barış şimdi bulutlarda yürüyor...
Düşmeden yürüdüğü yollarda ise sevenleri, dostları, arkadaşları ve hayranları onun için gözyaşı döküyor...